19 Kasım 2015 Perşembe

Augsburg - Dachau Toplama Kampı - Octoberfest

Hem sınırlı günümüz olduğu için, hem de Augsburg ile ilgili çok olumlu yorumlar okumadığımızdan, burayı görmezsek bir şey kaybetmeyiz deyip sadece konaklama için uğruyoruz. Otelimiz; Quality Hotel Augsburg. Bu sefer booking’den daha uygun bir fiyatı, otelin kendi sitesinden yakalıyoruz ve rezervasyonu direk otelden yaptırıyoruz.  İki kişilik oda için kahvaltı dahil 81 euro ödüyoruz. Otelin kahvaltısı sanırım Avrupa’da şimdiye kadar denk geldiğimiz en şahane kahvaltı, ülkemizdeki 5* otellerin açık büfesi gibi bir büfe kurulu. Hem kahvaltıdan, hem de odamızdan çok memnun kaldık.

Augsburg’da konaklamamızın iki sebebi var, ilki Münih ve Augsburg arasında kurulu Dachau Toplama Kampını görmek istememiz, ki romantik yol seyahatimize hiç uygun olmadı bu. İkincisi de Octoberfeste denk gelmemiz. Hem Münih’de bu dönem de konaklama çok pahalıydı, hem de bir sonraki sabah rotamıza daha rahat devam edebilecektik Augsburg’da kalınca.

Augsburg, Münih arası yaklaşık 80 km. Dachau toplama kampı da Münih’e 20 km mesafede, yani yolumuz üzerinde. Ben ne kadar karşı çıksam da, 3 e karşı 1 oylama ile bütün itirazlarım reddediliyor ve kampa geliyoruz. Burası Nazi Almanya’sında 1933 yılında açılan, 33 farklı ülkeden 200 bin kişiden fazla mahkûmun olduğu, ilk düzenli toplama kampı. Giriş ücretsiz.



Gerçekten içeride insanlığınızdan utanıyorsunuz. Kamp terk edilmiş bir mühimmat fabrikası arazisine kurulmuş. O zamanlar kamp, kamp alanı ve krematoryum olarak iki ayrı bölümden ve 32 barakadan oluşuyormuş. Şu an ise 2 adet baraka içerisinde sağlı sollu hücreler, müzeye dönüştürülmüş bir bina, kilise ve krematoryum var.



Diğer nazi kamplarında olduğu gibi burada da, yeni ilaçların hastalar üzerinde denendiği deneyler, tüberküloz ve hipotermi deneyleri, basınç odalarında yüksek irtifa deneyleri, aç ve susuz yaşamanın etkilerinin araştırıldığı deneyler gibi sonunda birçok kişinin öldüğü veya sakat kaldığı deneyler esirler üzerinde yapılmış.
Kaçışları engellemek için kampın etrafı elektrikli teller, hendekler ve gözetleme kulelerinin olduğu duvar ile çevrilmiş. 1945 yılında Amerikan kuvvetleri kampı dağıtmışlar, Dachau'ya geldiklerinde 30 vagon dolusu cesetle karşılaşmışlar. Aradan geçen 15 yıldan sonra,1960 yılında burası bir müzeye dönüştürülmüş. Burnumuzda krematoryumdan kalan yanık kokusu ve inanılmaz bir mide bulantısı ile gezimizi tamamlıyoruz.

Bu kasvetli havadan çıkıp, rotamızı Dünya’da ki en büyük ve önemli festivallerden biri olan her yıl yaklaşık 6 milyon kişinin geldiği, eylül ayının ortalarında başlayıp, iki hafta devam eden Münih'de ki Octoberfest’e çeviriyoruz.

Dönme dolaplar, hız trenleri, korku tünelleri ile burası devasa bir lunapark. İlk gözümüze çarpan yerel kıyafetleri ile gelen Almanlar. Kadınların giydiği kıyafetler “dirndl” erkeklerin giydiği kıyafetler ise “lederhosen” deniliyormuş.
Tavuk, balık, sosis, domuz ürünleri, makarna gibi birçok yiyecek alternatifi var, biralar mass denilen 1 litrelik bardaklarda servis ediliyor.
Devasa bira çadırları kurulu ve her bir çadırda Alman bando klasikleri ve Bavyera müzikleri çalınıyor. Değişik gruplar sahne alıyor. Bu bira çadırlarına internetten rezervasyon yaptırabiliyorsunuz. Bizim geliş saatimiz belli olmadığı için rezervasyon yaptıramadık ve çadırlara giremedik maalesef, sadece kapıdan bakmakla yetindik. Ancak rezervasyonunuz olmasa da açık alanda da bira içeceğiniz alternatif mekanlar bulunuyor.



Burası tam bir karnaval alanı, gerçekten çok eğleniyoruz. Münih’e kadar gelmişken bir de şehrin merkezi olarak bilinen Marienplatz’a gidiyoruz. Tarihi belediye binasının (Rathaus) bulunduğu, araç trafiğine kapalı, sokak sanatçıları ile dolu bu caddede birkaç tur atıyoruz.
Saatlerimiz gece yarısını bulduğunda Augsburg’da ki otelimize doğru yola çıkıyoruz.


11 Kasım 2015 Çarşamba

Dinkelsbühl

Yine romantik yol üzerindeki en sevimli, en güzel kasabalardan birindeyiz. 
Dinkelsbuhl, Rothenburg’dan yaklaşık 50 km mesafede. Taş döşeli sokaklardan, dükkan tabelalarına, sokak lambalarından, rengarenk evlere; surlar içerisinde iyi korunmuş bir ortaçağ kasabası.






Aracımızı park etmekte hiç zorlanmıyoruz, neredeyse merkeze kadar gelip yol kenarına bırakıyoruz. Diğer romantik yol kasabalarında olduğu gibi, girişte turist danışma bürosu var, buradan oldukça detaylı haritanızı alabilirsiniz. Ancak biz tüm romantik yol tatilimizde olduğu gibi burayı da sokaklarda dolaşarak kendimiz keşfediyoruz. Meydanda bir kahve molası ile birlikte en az 1 saatinizi ayırmanızı tavsiye ederim.






10 Kasım 2015 Salı

Rothenburg ob der Tauber

Würzburg’dan 60 km sonra romantik yolun en sevilen, en korunmuş ve en çok ziyaret edilen masal şehrine varıyoruz.

Wikipedia’da isminin anlamı aynen şöyle anlatılmış:
"Rothenburg" adı ile ilgili olarak, bazıları nehir ardı evlerinin çatılarında ki kırmızı renge atıfta bulunarak, Alman kelimelerinde, Rot (Kırmızı) ve Burg (kasaba, Ortaçağ müstahkem şehir) anlamına gelmektedir. Kısaca, Rothenburg ob der Tauber ismi Tauber nehri'nin üzerinde ki kırmızı kale anlamına gelmektedir.

Burada da otelimizi booking’den ayarladık. Yine önceliğimiz ücretsiz otoparkının olmasıydı. Bu sefer ek olarak bir de surların içinde yani tam merkezde konaklamak istedik. Hotel Gasthof zum Breiterle her iki yönüyle de çok iyi bir tercih oldu. Gecelik kahvaltı dahil 75 euro ödedik ve oldukça memnun kaldık.


Odamızın manzarası

Akşamüzeri buraya vardığımızdan otele yerleşip, kısa bir dinlenme sonrası, Belediye binasının önünde her akşam saat 8’de artık geleneksel hale gelmiş gece bekçisi turuna katılıyoruz. (Nightwatchman tour) 



Bunun için her hangi bir rezervasyona gerek yok. Akşam 8’de herkes meydanda toplanıyor, kişi başı ücreti 7 euro olan turun parası gezi sonunda gece bekçisi tarafından toplanıyor. Bu turda Rothenburg'u daha çok mistik hikayeler eşliğinde ve oldukça eğlenceli bir şekilde yürüyerek geziyoruz. Ancak bir çok hikayeyi kaçırmamak için iyi İngilizceniz olması şart yoksa bizim gibi bir çok yerde aval aval birbirinize bakabilirsinizTur yaklaşık 1 saat sürüyor. Saat 8-9’dan sonra neredeyse hayatın durduğu bu Alman kasabasında belki de en büyük gece eğlencesi bu. Gece bekçisi ortaçağ elbiseleri giymiş, elinde gaz lambası ile teatral yeteneği oldukça yüksek biri.




Biraz fikriniz olması için aşağıdaki 50 saniyelik youtube videosunu izleyebilirsiniz.

Akşam hayatın bu kadar erken bitmesine inat,  sabahta hayat bir o kadar erken başlıyor burada. Erken bitiyor derken hiçbir abartma yok, akşam 9’dan sonra yemek yemeği bırakın su alacak tek yer bulamayabilirsiniz. Biz de sabah erkenden başlıyoruz yürüyüşümüze zaten bir uçtan diğer uç toplasan 20 dakika sürüyor surların içinde. 





Rothenburg’un, diğer romantik yol kasabalarında da rastlayacağınız ancak en iyisinin burada olduğu söylenen yuvarlak schneeball adında, kartopu şeklinde kızgın yağda kızartılıp üzeri süslenen hamur tatlısı meşhur. Tam meydandaki pastaneden hemen bunun da tadına bakıyoruz. Tarçınlı, çikolatalı, değişik soslara bulayıp yiyebiliyorsunuz.

Yine merkezde ünlü noel mağazası Kathe Wohlfahrt’ın şahane bir mağazası var. İnsanın kendini kaybetmeden gezebilmesi pek mümkün değil. Buranın dışında da bir çok yerde küçüklü büyüklü oyuncakçılar, hediyelik eşya satan dükkanlar var Rothenburg’da.
Hiç plansız programsız haritasız tüm kasabayı girilmedik sokak bırakmayana kadar geziyoruz hayran hayran. Ara sokaklarda rastladığımız tüm pastanelere de girip, değişik şeyler denemeyi de ihmal etmiyoruz bu sırada. Gerçekten tatlılar nefis.

Kasabayı çevreleyen surların içerisinde bir de yürüyüş yolu var, bu yürüyüş yolunda eski şehri yukarıdan seyrederek yürüyüş yapmayı sakın ihmal etmeyin, inanın çok keyifli. Surların duvarlarında birçok isim ve o kişinin yaşadığı şehir yazıyor.  İkinci dünya savaşı sonrası azda olsa zarar gören kasabayı onarmak için bağış yapmış kişilerin isimleriymiş bunlar ve bağış yaptıkları miktara göre yükseklikleri değişiyormuş bu taşların.




Tüm sokakları parke taşlarla döşeli, gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzel bu masal diyarında siz de kesinlikle 1 gece konaklayın ve hiç plansız programsız tüm sokakları keşfedin, bol bol fotoğraf çekin, gerçekten romantik yolun adını en çok hakeden yeri burası.